Biyoloji Performans- Küresel İklim Değişikliği

Günümüzde nüfusun artışı, endüstrileşme ve modern ulaşım sistemlerinin hızla ilerlemesi, giderek artan tüketicilik ve küresel dünya ekonomisinin ortaya çıkması çevreyi çok değişik biçimlerde etkilemektedir. Bütün bu etkinlikler sera gazlarının (karbondioksit, metan, azot oksitler, florlu bileşikler) atmosferde birikmesi, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri ile sonuçlanmaktadır. Stratosferdeki ozon tabakasının incelmesi de iklim değişikliği ile yakından ilgilidir. Uluslararası iklim Değişikliği Panel'inin (IPCC) verilerine göre iklim değişikliğinin en önemli nedeni insan etkinlikleridir.




Çevre konusunda toplumsal duyarlılığı artırmak amacıyla yapılan çalışmalara destek veren TÜSAD, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi SOLUNUM 2009'da “Küresel iklim Değişikliği ve Akciğer Sağlığı” konusunu ele aldı. Küresel ısınma konusuna dikkat çekmek amacıyla, bu yılki kongrede “Küresel iklim Değişiklikleri” konusunda bazı aktiviteler gerçekleştirildi. WWF (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Türkiye ile birlikte planlanan etkinliklerle, küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin etkileri ve bunları engellemek için kişilerin neler yapmaları gerektiği katılımcılarla paylaşılaşıldı. SOLUNUM 2009'un açılış konferanslarından biri de küresel iklim değişikliğine ayrıldı. Açılış töreninin ardından WWF- Türkiye Genel Müdürü Filiz Demirayak “Küresel iklim Değişiklikleri” konulu bir konferans vererek, dünyanın, ekonomik krizin yanısıra bir ekolojik kriz yaşadığına dikkat çekti. Demirayak konuşmasında “Bugün yaşanan ekonomik krizin finansal bir çatlakla ortaya çıkması, kapasitesini yüzde otuz aştığımız gezegenimizin doğal kaynaklarının içinde bulunduğu 'ekolojik kredi çatlağı'yla trajik bir paralellik gösteriyor” dedi. “Küresel iklim krizi de küresel ekonomik maliyetleriyle ele alındığında, gezegenimizin sunduğu imkanların ötesinde bir yaşam şekli kurmamızın bir sonucudur” diye sözlerini sürdüren Demirayak, “WWF'nin Yaşayan Gezegen Endeksi'nde (2008); insanın gezegen üzerindeki talebini ifade eden ekolojik ayak izi ölçümlerine göre, 2005 yılında kişi başına düşen ekolojik ayak izinin 2,5 global hektar olduğu belirtilmiştir. Arz tarafında ise, kişi başına 2,1 global hektar düşmektedir. Ülke ölçeğinde ise, yüksek gelirli ülkeler, 6,4, orta gelirli ülkeler 2,2, düşük gelirli ülkeler ise 1,0 gobal hektar ayak izine sahiptir. Türkiye 2,7 global hektar ekolojik iziyle dünya ortalamasının üzerindedir. Sonuç olarak, dünya ölçeğinde 2005 yılında talep arzdan %30 daha fazladır. Bu gerçek, tıpkı dev boyutlardaki finansal borç yükünün altına girmemiz gibi, büyük bir ekolojik borçla başetmek zorunda olduğumuzu işaret eder” şeklinde konuştu. 


Devrilme Noktasına Yaklaştık


Gezegenimizin, bir kez ötesine geçildiğinde geri dönüşü çok zor olan, tüm ekosistemleri yeni bir konuma sürükleyen “devrilme noktalarına” yaklaşmış olduğunun altını önemle çizen Filiz Demirayak, “Bu devrilme noktaları, küresel iklimi yeni ve daha kırılgan bir konuma getirecek, Grönland ve Antartika'daki buzulların dengesini bozarak birkaç metrelik deniz seviyesi artışına neden olacaktır. Daha ılık bir iklim, erimekte olan kutuplardaki buz tabakasından milyarlarca ton metan gazı çıkışına; ormanların daha fazla kuraklığa, böcek zararlılarına ve yangınlara maruz kalması sonucu bu alanlardan daha fazla karbondioksit çıkışına neden olarak iklimin daha hızlı değişmesine yol açacaktır. Bu sürecin en sonunda, okyanuslardaki doğal döngü sisteminin de devreden çıkacağı öngörülmektedir” diye konuştu.


Akciğer Sağlığı Sorunları Artabilir


SOLUNUM 2009'da “Küresel iklim Değişikliğinin Neden Olduğu Sağlık Sorunları ve Akciğer” konulu bir konferans veren Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD'dan Doç. Dr. Songül Acar Vaizoğlu küresel iklim değişikliğinin doğrudan veya dolaylı olarak insan sağlığını etkilemekte olduğuna dikkat çekerek, “iklim değişiklinin solunum sistemine etkileri konusunda henüz çalışmalar oldukça yetersizdir. Ancak bu konuda çalışan araştırmacılar halen solunum sistemi hastalığı olan kişilerin iklim değişikliğinden çok daha fazla etkileneceğini tahmin etmektedirler” dedi.
Prof. Dr. Vaizoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yaz aylarında, sıcak hava dalgalarına bağlı hastalık ve ölümler görülmeye başlanmıştır. Ölenler çoğunlukla kalp-damar hastalıkları ve solunum sistemi hastalıkları olanlardır. Sıcak hava dalgaları sırasında bazı hava kirleticilerinin özelikle ozonun artışına bağlı olarak astımlı hastaların akut alevlenmelerle hastane başvurularının arttığı da belirlenmiştir. Çok yaşlılar, sağlık sorunları olanlar ve çocuklar en çok etkilenen gruplardır. Küresel ısınmaya bağlı olarak aşırı hava olaylarının şiddetinde ve sıklığında da (kuraklık, sel, fırtına, tayfun, yangınlar gibi) artış olduğu belirlenmiştir. Bu tür aşırı hava olayları sırasında yaralanmaların, hastalıkların ve ölümlerin artması beklenmektedir. Özellikle aşırı yağışlar ve sellerden sonra solunum sistemi enfeksiyonlarında artış olduğu bilinmektedir.”


Küresel İklim Değişikliği ile Mücadelede Yeni Dönem
Önümüzdeki yüzyıl içinde insanlığı her yönden (tarım, ekonomi, ölüm, kıtlık, meteorolojik felaketler, göç vs) olumsuz yönde etkileyecek olan küresel iklim değişikliği ile mücadelede 2000′li yılların başından bu yana ilk kez Kyoto’ya imza atmayan ve bu iklim değişiminde belki de en önemli paya sahip olan ülke ABD’nin artık iklim değişikliği ile mücadeleye tüm dünya ile ortak olacağını açıklaması bizlere küresel iklim değişikliği ile mücadelede önümüzdeki dönemlerde yeni büyük gelişmelerin yaşanacağının göstergesi olabilir.

İşte bu yazıda küresel iklim değişikliğini tanımlarken bu alanda mücadele ile ilgili gelişmeleri bu son gelişme çerçevesinde yorumlamaya çalışacağım…
İklim
Antartika’da, Kuzey Kutup’ta duymuşsunuzdur; New York şehri büyüklüğünde buz parçası koptu ya da başka büyük ve bilindik bir şehrin büyüklüğünde… Bu demektir ki orada yaşam tehlikededir. Yani soğuk iklimde yaşayan canlıların bir süre sonra orada yaşayamayacakları anlamına gelir. Dolayısıyla artan sıcaklıkla beraber oradaki yaşam alanı daraldıkça daralır ve bir gün o canlıların yaşayabilecekleri yerlerinin olmamasından dolayı şu koca dünyada soyları yok olur. Kısacası iklim de değişimi de budur. Canlıların yaşamaları için uyum sağladığı iklim koşulları vardır. İklim, bu koşulların bir arada bir denge içinde bulunduğu bir bütündür. İklim koşulları sıcaklık, nem, rüzgar gibi pek çok benzeri etmenlerle ifade edilebilir. Bir gün insanların da yaşam alanlarının az önceki ‘gerçek’ örnekte olduğu gibi yok olacağını düşünürsek aynı sonun bizlere yahut torunlarımıza yabancı gelmeyeceğinin bilincinde olmalıyız. Çünkü ister inanın ister inanmayın biz insanların da yaşam alanları farkında olmadan daralmaktadır. Şimdi kutuplarda; bir gün dünyanın her yerinde…
Bu yazıda detaya mümkün olduğunca girmeyeceğim ancak birkaç yıl önce, daha gazetelerin önemsemediği yıllarda yazdığım bir çalışmama sizleri yönlendireceğim. Belki yakın bir zamanda daha güncel bir yazı ile iklim ve küresel iklim değişikliği üzerine karşınızda olurum. İklim ve iklim değişikliği hakkında detaylı bilgi isteyenler KBT-Bilim Sitesi‘ndeki Küresel İklim Değişikliği başlıklı yazımı okuyabilirler.
Küresel İklim Değişikliği ile Mücadele
Küresel iklim değişiminin farkına varılıp ta bu değişimin kaynaklarının belirlenip (örn: karbondioksit salınımının artması) bu kaynaklar üzerinden engellenilmeye çalışılmasına küresel iklim değişikliği ile mücadele diyebiliriz.

Küresel iklim değişikliği ile mücadele denildiğinde akla ilk gelen Kyoto Protokolü veya Sözleşmesi olmalıdır. Ki ben burada uzun uzadıya kendisinden bahsetmeyeceğim. Çünkü 2012 yılında zaten vadesi dolmuş oluyor ve aslında zaten başarısızlıkla sonuçlanmış bir sözleşmedir. Ne var ki böylesine büyük bir felakette -başka bir tabirle nasıl anlatabilirim bilmiyorum- gerçekten de mücadele adına çözümler bulunması çok zor iken en azından Kyoto Protokolü’nün denenmiş olması insanlık adına ümit vericidir.
Esasen Kyoto Protokolü, 1990′lı yıllarda başlayan dünya genelindeki çevresel bilincin artması ve iklim değişiminin farkına varılmasıyla ülkeler arası hükümetlerin belli periyotlarla toplanması sonucunda oluşturulmuş bir sözleşmedir, adeta insanlığın doğaya karşı verdiği sözler topluluğudur. Amaç, ülkelerin küresel iklim değişikliğinde etkin rol oynayan karbondioksit salınımının 1990 ile 2010 yılları arasındaki artışının engellenmesi en azından 2010 yılında bu protokolü imzalayan ülkelerin karbondioksit salınımlarının 1990 yılı seviyelerinde olmasını sağlamak. Ancak 1997 yılında imzalanıp 2005 yılında yürürlüğe giren bu protokolün bazı ülkelerin (ABD, Avustralya gibi) yükümlülükleri yerlerine getirmemeleri sebebiyle anlamsızlaşmasına yol açmıştır. Zaten yanlış duyumlarım yoksa yeni ve kapsamlı çözüm planları hazırlanma sürecinde…

Özellikle ABD’nin Bush döneminde iken Rusya’nın bile bu protokolü imzalamasına rağmen Bush yönetiminin bu yükümlülükleri yerine getirmemesi çevreciler tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştı. İşte bugünlerde başa yeni gelen ABD hükümetinin özellikle Hilary Clinton’ın da etkisiyle yeni başkan Barack Hüseyin Obama’nın küresel iklim değişikliği ile mücadelede tüm dünya ile aynı safta bulunacaklarını açıklamaları küresel iklim değişikliğinin en azından olumsuz etkilerinin azaltılması yönünde yapılacak çözüm planlarının uygulanabilirliğinin artmasıyla küresel iklim değişikliği ile mücadelenin daha sağlıklı olacağının göstergesi olacaktır. Bu konuyla ilgili yapılacak olan Dünya İklim Zirvesi bizlere gelecek ile ilgili önemli ipuçları verecektir.
Küresel İklim Değişikliği’nin Olumsuz Etkileri

Yıllardır küresel iklim değişikliği ile ilgili gelişmeleri takip ediyorum. Yaklaşık iki yıldır küresel iklim değişiminin engellenemeyeceğine dair düşüncelerimi bu konuyla ilgili ortamlarda sürekli açıklarım. Çünkü iklim değişikliğinin tarihsel sürecine baktığımızda bu sürecin başlangıç noktasının Sanayi Devrimi’ne kadar uzandığını biliyoruz. Birinci Dünya Savaşı ile beraber ivmelenirken, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle de fosil yakıtlarının kullanılmasının aşırı artmasıyla beraber atmosfere yoğun bir şekilde salınan karbondioksit salınımının hâlâ artması veya aynı seyri göstermesiyle beraber gelecekte de bu sürecin az çok bu şekilde devam edeceği öngörüldüğünde küresel iklim değişikliğinin önlenmesinden söz etmenin hayal perestlik bile olunmasından öte saçmalık olacağını görmek zor olmamaktadır. Ancak önleyememek ayrı olası olumsuz etkilerine karşı önlemler almak ya da olumsuz etkilerinin ağır sonuçlarını azaltmaya çalışmak ayrıdır.
2010 yılına yaklaşırken artık kabul etmeliyiz ki bu iklim değişikliği süreci durdurulamaz. Biz artık bu aşamayı çoktan kaçırdık. Eğer ki biraz daha aceleci ve gerçekçi adımlar atmazsak küresel iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini azaltma yönünde çok geri kalırız. Eğer ki bu aşamada da önceki aşama gibi gerekenleri yapmazsak son aşama olan; artık gelecek felaketlere karşı tedbirler alma aşamasında ise yetersiz kalmış oluruz.
Umarım ki Dünya İklim Zirvesi‘nde içi boş hayaller (küresel iklim değişimini durdurma) yerine gerçekçi adımlar atılır ve atılacak adımlar da gerçekten uygulanmış olunur.
Türk Blogküresi acaba Dünya İklim Zirvesi’nin yapılacağı 31 Ağustos – 4 Eylül 2009 tarihleri arasında bloglarında küresel iklim değişikliği ile ilgili yorumlarının bulunduğu, iklim değişiminin olası olumsuz etkilerinden yola çıkarak şekillendirdikleri geleceği anlatmaya çalışsalar okuyucularına, kim bilir ne kadar yaşanılmaz bir gelecekle karşı karşıya kaldığımızı daha etkili birbirimize aktarabiliriz ne dersiniz??

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

Color Posts