Virüslerin hikâyesi, 1886’da tütün mozaik hastalığının etkenini araştırmakta olan Adolf Mayer ile başlar. Mayer, tütün bitkisinin büyümesine engel olan ve yaprakların benekli hâle gelmesini sağlayan bu hastalığın bulaşıcı olduğunun farkına vardı. Hasta yapraklardan aldığı bitkinin öz suyunu inceledi ancak karşısına düşündüğü gibi bir mikrop çıkmadı. Mayer’e göre bunun nedeni, hastalığa neden olan mikrobun mikroskopta görülemeyecek kadar küçük olmasıydı.
Yaklaşık 10 yıl sonra, Dimitri Ivanowsky, bu hastalığın sırrını çözmek için bakterileri geçirmeyecek kadar küçük bir filtre üretti. Hasta yapraklardan aldığı öz suyu bu filtreden geçiren Ivanowsky, bakterilerin filtrede kaldığını ve filtreden geçen öz suyun artık hastalık yapmayacağını umuyordu. Ancak sonuç çok farklıydı. Filtreden geçen bitki öz suyu hâlâ sağlıklı bir bitkide hastalığa neden olabiliyordu. Ivanowsky’e göre hastalığa
neden olan şey ya çok küçük bir bakteri ya da filtreden geçebilen zararlı bir maddeydi.
1897’de Martinus Beijerinck, bitkilerde hastalık yapan bu etkenin çoğaldığını ortaya koyunca hastalığa neden olan şeyin zararlı bir madde olma ihtimali ortadan kalktı. Yalnızca bitkilerle temas ettiğinde çoğalabilen bu etken, deney tüplerinde ya da yapay besin ortamlarında çoğalamıyordu. Bakterilerin tersine, yapay ortamlarda üretilemeyen bu organizma aynı zamanda bakterileri öldüren yoğun alkol çözeltisi ile de öldürülemiyordu. Beijerinck, hastalık etkeninin bakteriden daha küçük basit bir partikül olduğu sonucuna vardı. 1935’de Wendell Stanley bugün bildiğimiz tütün mozaik virüsünü kristalize ettiğinde Beijerinck’in düşüncesi de doğrulanmış oldu.
a. Virüs Nedir?
Virüsler çapı 20 nm’yi bulan, en küçük biyolojik varlıklardan biridir. Bazen biyolojik organizmalar olarak
adlandırılsalar da hiçbir canlı âlemi altında sınıflandırılmayan ayrı bir gruptur. Herhangi bir organelleri ve metabolik aktiviteleri olmamasına rağmen protein kılıfı içinde DNA ya da RNA’ya sahip bu varlıkların canlı olup olmadıkları önemli tartışma konularından biridir. Virüsler, ancak canlı bir hücrenin içinde canlılık özelliği gösterip bu hücreden ayrıldığı zaman pasif duruma geçen varlıklardır.
b. Virüslerin Çoğalması
Virüsler zorunlu hücre içi parazitidir. Yani metabolik aktivitelerini gerçekleştirmek için canlı hücrelere ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacın en önemli nedeni üremedir. Virüs konakçı hücreye girdikten sonra DNA’sını eşlemek için konakçının nükleotit ve enzimlerini, protein kılıfı oluşturmak için de hücrenin diğer kaynaklarını kullanır. Yeni virüsler konakçıyı terk etmeye hazırdır. DNA ve protein kılıf (kapsid) bir araya geldiğinde yeni virüsler oluşur ve hücreyi terk ederler.
c. Virüsler ve Sağlığımız
• Uçuk (Herpes)
Uçuk, virüsün neden olduğu genellikle dudak, ağız ve burun çevresinde görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Uçuk virüsü ile insan genellikle ilk defa küçükken (0-4 yaş) tanışır. Uçuğu olan aile bireylerinden birinin öpmesi ya da temas etmesi sonucunda uçuk virüsü vücuda girer. Sinir hücrelerine yerleşen bu virüs bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda etkin hâle geçer. Uçuğun ilerlemesini durdurmak ilaç tedavisi ile mümkündür.
• Kuduz
Virüslerin yol açtığı, sıklıkla hayvanlardan insana bulaşan, beyni ve omuriliği etkilediği için ölümle sonuçlanabilen bir hastalıktır. Kuduza neden olan virüs, memelilerin ve kuşların (sıcak kanlı hayvanlar) hücrelerinde yaşayabilir. Kuduz bir hayvanın insanı ısırmasıyla bulaşır. Kurt, tilki, yarasa, tavşan gibi hayvanlarda kuduz virüsü oldukça yaygındır. Bu yabani hayvanlarda yaygın bir şekilde bulunmasına
rağmen, virüsün insanlara bulaşmasına neden olan hayvanlar sıklıkla kedi ve köpek gibi evcil hayvanlardır. Bu hayvanların salyasında bulunan kuduz virüsü, hayvanın ısırmış olduğu yerdeki yaradan içeriye girer. Daha sonra yavaş yavaş ilerler ve beyne ulaşır.
Hastalığın ancak kuluçka döneminde uygulanan koruyucu tedavisi oldukça başarılı sonuçlar verir. Bu yüzden kuduz artık eskisi gibi korkutucu hastalıklar arasında değildir. Hastalığın bulaşmış olduğu düşünülen kişilere, vakit kaybedilmeden aşı ya da bağışıklık serumu uygulanır. Koruyucu tedavinin amacı budur. Etkisi zayıflatılmış kuduz virüslerinin hayvanlara aşılanmasıyla ve hayvanların kan serumunun insanlara şırınga edilmesiyle hayvanın kanında bulunan antikorlar kuluçka döneminde virüsleri öldürerek insanları ölümden kurtarır.
• Hepatit B
Hepatit B, karaciğer iltihabı anlamına gelen hepatit hastalığının etkeni olan virüslerden bir tanesidir. Meydana getirdiği hastalık, çok ağır sonuçlara neden olabilmektedir. Bu virüs esas olarak karaciğere yerleşir, orada çoğalır ve zamanla karaciğeri tahrip edecek boyutlara ulaşabilir. Hepatit B, kan yoluyla ve sıklıkla yakın temasla (kan dışındaki vücut sıvıları: tükürük, ter, cinsel organ sıvıları) bulaşır. Derideki bir çatlak ya da açık yara ile temas eden bir damla kan ya da tükürük bile hastalığın bulaşması için yeterli olabilmektedir.
• Grip
Grip virüsleri, genetik materyali RNA olan üst solunum yollarına etki eden virüslerdir. Grip, virüs enfeksiyonu olduğu için antibiyotikler tedavide işe yaramaz çünkü antibiyotikler yalnızca bakterilere etki eder. Yaklaşık bir hafta içinde hastalık kendiliğinden iyileşecektir ancak doktora gitmek ve 3-5 gün iyice dinlenmek gereklidir. Bol sıvı tüketilmesi de salgıların rahatça dışarı atılmasını sağladığından iyileşmeyi hızlandırır.
Virüs kaynaklı (viral) hastalıkların ve yeni virüs türlerinin ortaya çıkmasında farklı süreçler etkili olmaktadır. Bunlar arasında belki de en hızlı gerçekleşeni mevcut virüslerin değişime uğramasıdır. Genetik materyali RNA olanların daha kolay değişime uğradığı, bununla beraber DNA virüslerinde de değişim sayısının çok düşük olmadığı görülmektedir. Bu değişimler, aşı ile kazanılan yeni virüsler için etkisiz kalmasına neden olmaktadır. Aşı olsak da hasta olma ihtimalimizin yüksek olmasının nedeni, aşının bir önceki yılın virüslerine karşı
geliştirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Her yıl grip aşısı olsak da grip olma ihtimalimiz vardır. Her yıl grip virüsünün yeni ve farklı çeşitlerinin ortaya çıkmasının nedeni ne olabilir?
• AIDS / HIV
HIV (İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü) insanlarda bağışıklık sistemini bozan AIDS’e neden olan bir virüstür
Bağışıklık sistemi bizi bakteri, virüs gibi mikroplardan ve kanser gibi hastalıklardan korur. HIV virüsü vücudun savunma gücünü zayıflatarak yıkmaktadır. Bu yüzden normal koşullarda tedavi edilebilen hastalıklar, vücudun savunma gücü zayıfladığından tedavi edilemez.
AIDS virüsü insandan insana; kan ve kan ürünlerinden,cinsel temastan ve anneden - bebeğe geçiş olmak üzere üç yolla geçer. Henüz kesin bir aşı ve tedavisi geliştirilememiş olan, ölümle sonuçlanan ve gençler arasında büyük bir yaygınlık gösteren bu hastalıktan korunmanın tek yolu bilgi sahibi olmaktır. HIV birçok vücut sıvısında bulunmasına rağmen sadece kan, kadın ve erkeğin cinsel salgıları ile bulaşabilmektedir. Dokunmak, el sıkışmak, sarılmak, aynı yerde oturmak, aynı banyoyu ve tuvaleti paylaşmak, aynı tabağı, bardağı, çatalı, kaşığı kullanmak, aynı giysileri giymekle HIV bulaşmamaktadır.
ç. Virüs canlı mı cansız mı?
Virüslerin canlı olup olmadığı hâlâ devam eden bir tartışma konusudur. Canlı organizmalar gibi protein ve genetik materyal içerirken, diğer taraftan metabolik aktivitelerinin olmaması onları canlı olarak değerlendirmemize engel olur.
Virüsler beslenemez, büyüyemez, besin sindirimi ve oksijen kullanımını gerçekleştiremez. Aslında virüsler bağımsız bir organizma olarak aktif değillerdir. Virüsler yalnızca konakçı olarak adlandırılan canlı bir hücre içinde üreyebilir. Konakçılar, virüslerin içinde yaşadığı canlı organizmalardır.
Her virüs ancak belirli konakçı türlerinde canlılığa ait özellikler gösterebilir. Virüs, konakçısını hücre zarındaki proteinler yardımıyla tanır. Bazı virüslerin konakçı sınırı genişken bazıları yalnızca bir tür canlıya özgüdür. Örneğin kuş gribi virüsü hem insanları hem kanatlıları; kuduz virüsü rakun, kokarca, köpek ve insan gibi memelileri etkiler. Bazı virüsler ise dokulara özeldir. Örneğin grip virüsü yalnızca üst solunum yollarını
etkilemektedir.
Okuma Parçası
VİRÜSLER YENİLMEZ MİDİR?
Biyolojik Silah
Virüslerin genetik içerikleri hızla değişebilme özelliğindedir. Tedavisi bulunan bir virüs 1 yıl sonra bambaşka bir hâlde karşımıza çıkabilir. Tabii ki bulunan tedavi de boşa gitmiş olur. Örneğin bilinen yüzlerce grip virüsü vardır. Aşı bu virüs çeşitlerinin tamamını kapsamaz. Kapsasa bile aşı geliştirilen virüs değişime uğrarsa aşı etkisiz kalır. Hangi virüsün ne çeşit bir değişiklik geçireceği bilenemediği için de aşılar yeterince etkili olamaz. Bu değişime uğrama yeteneğinden dolayı bazı virüsler insanlar için oldukça tehlikeli olabilirler. Hatta zaman
zaman salgınlara yol açarak milyonlarca insanın ölümüne neden olabilirler. Virüslerin zararları bunlarla sınırlı değildir. Virüslerin bu özelliği, kötü ellerde biyolojik silah olarak kullanılabilir. Günümüz teknolojisi ile laboratuvar koşullarında bir virüsün genetiği ile oynamak çok da zor değildir. Eğer ölümcül ve çabuk yayılabilen bir virüs türü oluşturulursa bu durum insanlık için kötü sonuçlar doğurabilir.
Virüslerle İlgili Doğru Olarak Bilinen Yanlışlar
Yaygın olarak bilinen en önemli yanlış virüs kaynaklı hastalıklarda antibiyotik kullanmaktır. Antibiyotikler bir hücrenin yaşamsal olayları üzerine etki eder. Peki başa dönersek virüsler canlı mıdır? Virüslerin antibiyotiklerin etki edeceği canlılık özellikleri olmadığından antibiyotikler virüslere etki etmez.
Peki ,virüslere karşı verdiğimiz savaşı nasıl kazanabiliriz? Virüslerle savaşmanın en iyi yolu bağışıklık sağlayan aşılardır. Bağışıklık sistemimizin gelişmiş olması tüm hastalıklara karşı koruma sağlamanın en basit yöntemidir. Bu sebeple bağışıklık sistemimizi güçlendirecek besinler tüketmek oldukça önemlidir.
Her Virüs Kaynaklı Hastalıkta Aşı mı Olmalıyız?
Aslında buna her zaman ihtiyaç yoktur. Grip gibi kolay değişen ve iyileşmesi çok zor olmayan hastalıklarda aşıya gerek duyulmaz. Bazı hastalıklara ise doğuştan bağışıklığımız vardır.
Her virüs her canlıda hastalık yapmaz. Örneğin çocuk felci virüsü insanlar için öldürücü olabilir ancak hayvanlara etki etmez. Sarıhumma hastalığına sebep olan virüs ise zencilere etki etmezken diğer insanlar için ölümcül olabilir. Bununla birlikte aşısı ücretsiz olarak devlet tarafından yapılmaktadır.
Virüsler tedavilerinin zor olması, biyolojik silah olarak kullanılabilmelerinin dışında salgın durumunda ülkeler açısından ciddi zararlar oluşturabilir. Hazırlıksız yakalanılması hâlinde bir ülke için can kaybının yanında ciddi ekonomik sorunlara da yol açabilir.
Örneğin Malezya’da görülen Nipah virüsü salgınlarından yaklaşık 1 milyon domuz (%60 oranında domuz çiftliği) etkilendi. Bunun sonucunda 36.000 kişi işsiz kaldı, 265 insan hastalandı ve bunlardan 105 kişi hayatını kaybetti. SARS enfeksiyonu sonucunda da yaklaşık 8000 kişi hasta oldu ve dünya genelinde 774 vaka ölümle sonuçlandı. SARS salgınlarının kontrolü dünya çapında pahalıya mal oldu. Kanada’da 12 milyon Kanada doları harcama yapıldığı bildirildi. Dünya çapında meydana gelen ekonomik kayıp yaklaşık 30 milyar
ABD doları civarındadır. 2009’da ortaya çıkan domuz gribi enfeksiyonlarında da halk sağlığı ve hayvan sağlığı ciddi derecede etkilendi. Bu sebeple virüs salgınlarına karşı önlem almak, erken teşhis ve tedavi için gerekli sağlık alt yapısına sahip olmak oldukça önemlidir.
Yaklaşık 10 yıl sonra, Dimitri Ivanowsky, bu hastalığın sırrını çözmek için bakterileri geçirmeyecek kadar küçük bir filtre üretti. Hasta yapraklardan aldığı öz suyu bu filtreden geçiren Ivanowsky, bakterilerin filtrede kaldığını ve filtreden geçen öz suyun artık hastalık yapmayacağını umuyordu. Ancak sonuç çok farklıydı. Filtreden geçen bitki öz suyu hâlâ sağlıklı bir bitkide hastalığa neden olabiliyordu. Ivanowsky’e göre hastalığa
neden olan şey ya çok küçük bir bakteri ya da filtreden geçebilen zararlı bir maddeydi.
1897’de Martinus Beijerinck, bitkilerde hastalık yapan bu etkenin çoğaldığını ortaya koyunca hastalığa neden olan şeyin zararlı bir madde olma ihtimali ortadan kalktı. Yalnızca bitkilerle temas ettiğinde çoğalabilen bu etken, deney tüplerinde ya da yapay besin ortamlarında çoğalamıyordu. Bakterilerin tersine, yapay ortamlarda üretilemeyen bu organizma aynı zamanda bakterileri öldüren yoğun alkol çözeltisi ile de öldürülemiyordu. Beijerinck, hastalık etkeninin bakteriden daha küçük basit bir partikül olduğu sonucuna vardı. 1935’de Wendell Stanley bugün bildiğimiz tütün mozaik virüsünü kristalize ettiğinde Beijerinck’in düşüncesi de doğrulanmış oldu.
a. Virüs Nedir?
Virüsler çapı 20 nm’yi bulan, en küçük biyolojik varlıklardan biridir. Bazen biyolojik organizmalar olarak
adlandırılsalar da hiçbir canlı âlemi altında sınıflandırılmayan ayrı bir gruptur. Herhangi bir organelleri ve metabolik aktiviteleri olmamasına rağmen protein kılıfı içinde DNA ya da RNA’ya sahip bu varlıkların canlı olup olmadıkları önemli tartışma konularından biridir. Virüsler, ancak canlı bir hücrenin içinde canlılık özelliği gösterip bu hücreden ayrıldığı zaman pasif duruma geçen varlıklardır.
b. Virüslerin Çoğalması
Virüsler zorunlu hücre içi parazitidir. Yani metabolik aktivitelerini gerçekleştirmek için canlı hücrelere ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacın en önemli nedeni üremedir. Virüs konakçı hücreye girdikten sonra DNA’sını eşlemek için konakçının nükleotit ve enzimlerini, protein kılıfı oluşturmak için de hücrenin diğer kaynaklarını kullanır. Yeni virüsler konakçıyı terk etmeye hazırdır. DNA ve protein kılıf (kapsid) bir araya geldiğinde yeni virüsler oluşur ve hücreyi terk ederler.
c. Virüsler ve Sağlığımız
• Uçuk (Herpes)
Uçuk, virüsün neden olduğu genellikle dudak, ağız ve burun çevresinde görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Uçuk virüsü ile insan genellikle ilk defa küçükken (0-4 yaş) tanışır. Uçuğu olan aile bireylerinden birinin öpmesi ya da temas etmesi sonucunda uçuk virüsü vücuda girer. Sinir hücrelerine yerleşen bu virüs bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda etkin hâle geçer. Uçuğun ilerlemesini durdurmak ilaç tedavisi ile mümkündür.
• Kuduz
Virüslerin yol açtığı, sıklıkla hayvanlardan insana bulaşan, beyni ve omuriliği etkilediği için ölümle sonuçlanabilen bir hastalıktır. Kuduza neden olan virüs, memelilerin ve kuşların (sıcak kanlı hayvanlar) hücrelerinde yaşayabilir. Kuduz bir hayvanın insanı ısırmasıyla bulaşır. Kurt, tilki, yarasa, tavşan gibi hayvanlarda kuduz virüsü oldukça yaygındır. Bu yabani hayvanlarda yaygın bir şekilde bulunmasına
rağmen, virüsün insanlara bulaşmasına neden olan hayvanlar sıklıkla kedi ve köpek gibi evcil hayvanlardır. Bu hayvanların salyasında bulunan kuduz virüsü, hayvanın ısırmış olduğu yerdeki yaradan içeriye girer. Daha sonra yavaş yavaş ilerler ve beyne ulaşır.
Hastalığın ancak kuluçka döneminde uygulanan koruyucu tedavisi oldukça başarılı sonuçlar verir. Bu yüzden kuduz artık eskisi gibi korkutucu hastalıklar arasında değildir. Hastalığın bulaşmış olduğu düşünülen kişilere, vakit kaybedilmeden aşı ya da bağışıklık serumu uygulanır. Koruyucu tedavinin amacı budur. Etkisi zayıflatılmış kuduz virüslerinin hayvanlara aşılanmasıyla ve hayvanların kan serumunun insanlara şırınga edilmesiyle hayvanın kanında bulunan antikorlar kuluçka döneminde virüsleri öldürerek insanları ölümden kurtarır.
• Hepatit B
Hepatit B, karaciğer iltihabı anlamına gelen hepatit hastalığının etkeni olan virüslerden bir tanesidir. Meydana getirdiği hastalık, çok ağır sonuçlara neden olabilmektedir. Bu virüs esas olarak karaciğere yerleşir, orada çoğalır ve zamanla karaciğeri tahrip edecek boyutlara ulaşabilir. Hepatit B, kan yoluyla ve sıklıkla yakın temasla (kan dışındaki vücut sıvıları: tükürük, ter, cinsel organ sıvıları) bulaşır. Derideki bir çatlak ya da açık yara ile temas eden bir damla kan ya da tükürük bile hastalığın bulaşması için yeterli olabilmektedir.
• Grip
Grip virüsleri, genetik materyali RNA olan üst solunum yollarına etki eden virüslerdir. Grip, virüs enfeksiyonu olduğu için antibiyotikler tedavide işe yaramaz çünkü antibiyotikler yalnızca bakterilere etki eder. Yaklaşık bir hafta içinde hastalık kendiliğinden iyileşecektir ancak doktora gitmek ve 3-5 gün iyice dinlenmek gereklidir. Bol sıvı tüketilmesi de salgıların rahatça dışarı atılmasını sağladığından iyileşmeyi hızlandırır.
Virüs kaynaklı (viral) hastalıkların ve yeni virüs türlerinin ortaya çıkmasında farklı süreçler etkili olmaktadır. Bunlar arasında belki de en hızlı gerçekleşeni mevcut virüslerin değişime uğramasıdır. Genetik materyali RNA olanların daha kolay değişime uğradığı, bununla beraber DNA virüslerinde de değişim sayısının çok düşük olmadığı görülmektedir. Bu değişimler, aşı ile kazanılan yeni virüsler için etkisiz kalmasına neden olmaktadır. Aşı olsak da hasta olma ihtimalimizin yüksek olmasının nedeni, aşının bir önceki yılın virüslerine karşı
geliştirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Her yıl grip aşısı olsak da grip olma ihtimalimiz vardır. Her yıl grip virüsünün yeni ve farklı çeşitlerinin ortaya çıkmasının nedeni ne olabilir?
• AIDS / HIV
HIV (İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü) insanlarda bağışıklık sistemini bozan AIDS’e neden olan bir virüstür
Bağışıklık sistemi bizi bakteri, virüs gibi mikroplardan ve kanser gibi hastalıklardan korur. HIV virüsü vücudun savunma gücünü zayıflatarak yıkmaktadır. Bu yüzden normal koşullarda tedavi edilebilen hastalıklar, vücudun savunma gücü zayıfladığından tedavi edilemez.
AIDS virüsü insandan insana; kan ve kan ürünlerinden,cinsel temastan ve anneden - bebeğe geçiş olmak üzere üç yolla geçer. Henüz kesin bir aşı ve tedavisi geliştirilememiş olan, ölümle sonuçlanan ve gençler arasında büyük bir yaygınlık gösteren bu hastalıktan korunmanın tek yolu bilgi sahibi olmaktır. HIV birçok vücut sıvısında bulunmasına rağmen sadece kan, kadın ve erkeğin cinsel salgıları ile bulaşabilmektedir. Dokunmak, el sıkışmak, sarılmak, aynı yerde oturmak, aynı banyoyu ve tuvaleti paylaşmak, aynı tabağı, bardağı, çatalı, kaşığı kullanmak, aynı giysileri giymekle HIV bulaşmamaktadır.
ç. Virüs canlı mı cansız mı?
Virüslerin canlı olup olmadığı hâlâ devam eden bir tartışma konusudur. Canlı organizmalar gibi protein ve genetik materyal içerirken, diğer taraftan metabolik aktivitelerinin olmaması onları canlı olarak değerlendirmemize engel olur.
Virüsler beslenemez, büyüyemez, besin sindirimi ve oksijen kullanımını gerçekleştiremez. Aslında virüsler bağımsız bir organizma olarak aktif değillerdir. Virüsler yalnızca konakçı olarak adlandırılan canlı bir hücre içinde üreyebilir. Konakçılar, virüslerin içinde yaşadığı canlı organizmalardır.
Her virüs ancak belirli konakçı türlerinde canlılığa ait özellikler gösterebilir. Virüs, konakçısını hücre zarındaki proteinler yardımıyla tanır. Bazı virüslerin konakçı sınırı genişken bazıları yalnızca bir tür canlıya özgüdür. Örneğin kuş gribi virüsü hem insanları hem kanatlıları; kuduz virüsü rakun, kokarca, köpek ve insan gibi memelileri etkiler. Bazı virüsler ise dokulara özeldir. Örneğin grip virüsü yalnızca üst solunum yollarını
etkilemektedir.
Okuma Parçası
VİRÜSLER YENİLMEZ MİDİR?
Biyolojik Silah
Virüslerin genetik içerikleri hızla değişebilme özelliğindedir. Tedavisi bulunan bir virüs 1 yıl sonra bambaşka bir hâlde karşımıza çıkabilir. Tabii ki bulunan tedavi de boşa gitmiş olur. Örneğin bilinen yüzlerce grip virüsü vardır. Aşı bu virüs çeşitlerinin tamamını kapsamaz. Kapsasa bile aşı geliştirilen virüs değişime uğrarsa aşı etkisiz kalır. Hangi virüsün ne çeşit bir değişiklik geçireceği bilenemediği için de aşılar yeterince etkili olamaz. Bu değişime uğrama yeteneğinden dolayı bazı virüsler insanlar için oldukça tehlikeli olabilirler. Hatta zaman
zaman salgınlara yol açarak milyonlarca insanın ölümüne neden olabilirler. Virüslerin zararları bunlarla sınırlı değildir. Virüslerin bu özelliği, kötü ellerde biyolojik silah olarak kullanılabilir. Günümüz teknolojisi ile laboratuvar koşullarında bir virüsün genetiği ile oynamak çok da zor değildir. Eğer ölümcül ve çabuk yayılabilen bir virüs türü oluşturulursa bu durum insanlık için kötü sonuçlar doğurabilir.
Virüslerle İlgili Doğru Olarak Bilinen Yanlışlar
Yaygın olarak bilinen en önemli yanlış virüs kaynaklı hastalıklarda antibiyotik kullanmaktır. Antibiyotikler bir hücrenin yaşamsal olayları üzerine etki eder. Peki başa dönersek virüsler canlı mıdır? Virüslerin antibiyotiklerin etki edeceği canlılık özellikleri olmadığından antibiyotikler virüslere etki etmez.
Peki ,virüslere karşı verdiğimiz savaşı nasıl kazanabiliriz? Virüslerle savaşmanın en iyi yolu bağışıklık sağlayan aşılardır. Bağışıklık sistemimizin gelişmiş olması tüm hastalıklara karşı koruma sağlamanın en basit yöntemidir. Bu sebeple bağışıklık sistemimizi güçlendirecek besinler tüketmek oldukça önemlidir.
Her Virüs Kaynaklı Hastalıkta Aşı mı Olmalıyız?
Aslında buna her zaman ihtiyaç yoktur. Grip gibi kolay değişen ve iyileşmesi çok zor olmayan hastalıklarda aşıya gerek duyulmaz. Bazı hastalıklara ise doğuştan bağışıklığımız vardır.
Her virüs her canlıda hastalık yapmaz. Örneğin çocuk felci virüsü insanlar için öldürücü olabilir ancak hayvanlara etki etmez. Sarıhumma hastalığına sebep olan virüs ise zencilere etki etmezken diğer insanlar için ölümcül olabilir. Bununla birlikte aşısı ücretsiz olarak devlet tarafından yapılmaktadır.
Virüsler tedavilerinin zor olması, biyolojik silah olarak kullanılabilmelerinin dışında salgın durumunda ülkeler açısından ciddi zararlar oluşturabilir. Hazırlıksız yakalanılması hâlinde bir ülke için can kaybının yanında ciddi ekonomik sorunlara da yol açabilir.
Örneğin Malezya’da görülen Nipah virüsü salgınlarından yaklaşık 1 milyon domuz (%60 oranında domuz çiftliği) etkilendi. Bunun sonucunda 36.000 kişi işsiz kaldı, 265 insan hastalandı ve bunlardan 105 kişi hayatını kaybetti. SARS enfeksiyonu sonucunda da yaklaşık 8000 kişi hasta oldu ve dünya genelinde 774 vaka ölümle sonuçlandı. SARS salgınlarının kontrolü dünya çapında pahalıya mal oldu. Kanada’da 12 milyon Kanada doları harcama yapıldığı bildirildi. Dünya çapında meydana gelen ekonomik kayıp yaklaşık 30 milyar
ABD doları civarındadır. 2009’da ortaya çıkan domuz gribi enfeksiyonlarında da halk sağlığı ve hayvan sağlığı ciddi derecede etkilendi. Bu sebeple virüs salgınlarına karşı önlem almak, erken teşhis ve tedavi için gerekli sağlık alt yapısına sahip olmak oldukça önemlidir.
Tags:
9.SINIF KONU ANLATIM
ya çok kibar bir şekilde yukarda YORUM YOK.. YAPARMISIN? yazıyordu kıyamadım yorum yazdım
teşekkürler