Moleküllerin yapı ve işlevleri öğrenildikçe her birine farklı görevler verildiğini ve yine birinin diğerinin görevini desteklemesiyle canlılığın sürdürülmesinde ortak olarak görev yaptıklarını anlıyoruz. Karbohidratların, canlıların temel enerji kaynakları ve yapı maddesi olduğunu öğrenmiştiniz. Bu bölümde ise, yağ (lipit) moleküllerinin canlılığın sürdürülmesindeki rollerini öğreneceksiniz.
Hayvanlarda lipit molekülerinin diğer moleküllerden farklı olarak depolandığı yağ doku vardır. Bu nedenle canlıların aldığı farklı organik maddelerin fazlası yağ moleküllerine dönüştürülerek yağ dokuda depolanır. Bu durumun önemi aşağıdaki örneklerde verildiği gibi zor iklim şartlarında yaşamlarını sürdüren canlılarda daha iyi gözlemlenebilir.
Bildiğiniz gibi değişik iklimlere sahip bölgelerde değişik canlı grupları yaşar. Örneğin develer, çöllerin çetin şartlarına uyum sağlamış hayvanlardır. Hayvanların fiziksel ve fizyolojik özellikleri çöl ortamına uyum sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. Bu hayvanların su ve enerji ihtiyaçları, hörgüçlerinde depoladıkları yağ moleküllerinin hücre solunumu ile parçalanmasıyla günlerce karşılanabilir. Yine göçmen kuşların, uzun mesafeli uçuşları için gerekli enerji ve su, yağ metabolizmasından karşılanır.
Lipit moleküllerinin bir diğer özelliği de suda çözünmemeleridir. Bu özelliğinden dolayı hücre zarı gibi birçok yapının temel maddesidir. Eğer lipit molekülleri suda çözünseydi hücreler dağılırdı, bu ise canlılığın sonu anlamına gelirdi. Ancak lipitler alkol, eter, kloroform, benzen ve aseton gibi organik çözücülerde kolaylıkla çözünürler.
Yağlar, karbohidratlara göre iki kat daha fazla enerji sağladıklarından yedek besin olarak depolanır. Hücrede enerji kaynağı olarak öncelikle karbohidratlar kullanılır. Karbohidratların fazlası da vücutta yağa çevrilerek saklanır. Bu nedenle unlu besinleri fazla tüketenler daha yağlı bir yapıya sahip olurlar. Yağ dokusu genellikle derinin altında bulunmak suretiyle bir yalıtım maddesi gibi görev yaparak vücuttan ısı kaybını önlemede etkili olur. Örneğin kış uykusuna yatan ayılar.
İnsanlarda derinin altındaki yağ tabakası farklılık gösterebilir. Kadınların erkeklere oranla daha kalın yağ tabakasına sahip olma eğilimlerinden dolayı, soğuğa karşı daha dayanıklı oldukları söylenebilir.
Bazı işlevlerine değindiğimiz lipit moleküllerini yakından tanıyalım.
Lipitler, karbohidratlar gibi karbon, hidrojen ve oksijen atomlarından yapılmıştır; bazı yağ çeşitlerinde azot ve fosfor atomları da bulunabilir.
Lipitler; nötral yağlar (trigliseritler), fosfolipitler ve steroidler şeklinde gruplandırılır.
a. Nötral Yağlar (Trigliseritler)
Hayvanlarda depo edilen lipit çeşidini oluşturan trigliseritler ya da nötral yağlar, doğada en çok bulunan lipit çeşidi olup oksijen oranı karbohidrat ve proteinlerden daha azdır. Bu nedenle yağların oksijenli solunumla yıkımı sonucu karbohidrat ve proteinlere göre daha çok enerji elde edilir.
Nötral yağlar, üç molekül yağ asiti ile bir molekül gliserinin (gliserol) ester bağları ile birleşmesiyle meydana gelir. Trigliseritler, yağ asitlerinin özelliğine göre doymuş ve doymamış yağlar olarak gruplandırılır.
Doymuş yağlar oda sıcaklığında katıdır. Hayvansal yağlar genellikle katı hâlde bulunur. Bunlara örnek olarak
tereyağı, iç yağı, kuyruk yağını verebiliriz. Doymamış yağlar ise oda sıcaklığında sıvı olup, mısır yağı, fındık yağı, pamuk yağı gibi bitkisel yağlar bu gruptandır. Bitkilerden elde edilen doymamış yağ asitlerine hidrojen
katılarak margarinler üretilir.
Yağ asidi çeşitlerinden bazıları vücudumuzda sentezlenirken çoğunu besinlerle alırız. Vücutta üretilemeyen
ve alınması zorunlu olan yağ asitleri temel (esansiyel) yağ asitleri olarak adlandırılır. Omega yağ asitleri, temel
yağ asitlerindendir.
Besinlerimizle aldığımız yağlar, bitkisel ve hayvansal kaynaklıdır. Ayçiçeği, soya fasulyesi, pamuk ve zeytin gibi bitkilerin tohumlarından elde edilen yağları günlük olarak besinlerimizle birlikte almaktayız.
Hayvansal yağlar ise özellikle süt, süt ürünleri ve et ürünlerinde bulunur. Günlük yağ ihtiyacımız 50 - 100 gram (4 çorba kaşığı sıvı yağ) kadardır. Hayvansal yağların fazla tüketilmesi kalp ve damar rahatsızlığına neden olabilir. Bu nedenle hayvansal yağlar (doymuş) yerine bitkisel yağlar (doymamış) yağları tüketmeliyiz.
Sağlıklı yaşamayı sürdürmek için yağ ihtiyacımızı doğru kaynaklardan sağlamalıyız. Öğünlerimizde özellikle doymamış yağları (zeytinyağı) tercih etmeliyiz. Trans yağlardan uzak durmalıyız; yiyeceklerin içeriklerini kontrol edip ona göre tüketmeliyiz. Omega 3 yağ asitlerini fazla miktarda bulunduran ceviz, balık gibi besinleri belli aralıklarla tüketmeliyiz. Unutmayalım ki bazı yağ asitleri vücudumuzda üretilmez, bu nedenle besinlerle alınmalıdır.
Kanımızdaki trigliserit miktarı belli oranda olmalıdır. Miktarın bu oranın üzerinde olması damar daralması, kalp krizi gibi durumlara neden olabilir. Bu nedenle belli aralıklarla kanımızın trigliserit ve kolesterol düzeyini ölçtürmeliyiz.
Yağı ihtiyacımız kadar tüketmeliyiz. Yağ ve diğer organik moleküllerin fazlası yağ olarak depolanır. Normalden fazla alınan yağlar, yarar sağlamak yerine zarar verir. Eğer dikkat edilmezse obezite olarak adlandırılan aşırı kilo alma durumu ortaya çıkabilir. Çağın hastalığı olarak bilenen bu durum ölümlere neden
olmaktadır. Dolayısıyla sağlıklı yaşam için beslenmemize özen göstermeliyiz.
b. Fosfolipitler
Fosfolipit moleküllerinin en önemli özelliği, bu moleküllerin hücre zarının yapısına katılmasıdır. Zarın yapısına katılan fosfolipitler çift katlı bir tabaka şeklinde düzenlenmiştir.
Fosfolipitler fosfat grubu içeren bir baş ile buraya bağlı iki yağ asidinden meydana gelir. Fosfat grubu suda çözünürken, yağ asitleri suda çözünmez. İki sıra fosfolipitlerin yağ asidi kısımları sırt sırta gelecek şekilde dizildiklerinden suyu geçirmeyen bir tabaka meydana getirilir. Bu sayede, hücrelerde bir ortam diğer ortamdan ayrılarak iç ve dış ortamın özgüllüğü sağlanır. Fosfat grupları ise, suyla temas edecek şekilde zarın iç ve dış yüzeyinde dizilir.
c. Steroidler
Metabolik faaliyetlerde görev yapan lipitlerdir. Doğada en sık görülen steroid çeşitleri bazı hormonlar (eşey) ve kolesteroldür. Erkek ve dişi eşey hormonları ve D vitamini steroid yapıdadır. Kolesterol, hücre zarının geçirgenliğini artırır ve dayanıklılığı sağlar, sinirlerde yalıtıcı olarak rol oynar.
Kalp ve damar hastalıklarının en önemli nedeni olan kolesterol beyin, böbrek, tavuk derisi ve hayvansal yağlarda fazla bulunduğundan bu yiyeceklerin gereğinden fazla tüketilmesi sakıncalıdır
Trans Yağ Nedir?
Trans yağlar sentetik olarak yapılır; bunlar doğal olarak oluşmaz. Bu tip yağlar, sıvı bitkisel yağları katı
yağ yapabilmek için onlara hidrojen eklenme işlemi olan endüstriyel bir süreçle meydana getirilir. Ayrıca
sıvı yağların kızartma işlemlerinde defalarca kullanılmasıyla da normal yağlar trans yağa dönüşebilir. Ayrıca bu yağlar kısmen hidrojenlenmiş yağlar olarak da bilinir.
Trans yağlar insan hayatı için gerekli değildir ve genellikle sağlığı iyi yönde desteklemez. Trans yağ tüketmek LDL kolesterol seviyesini artırır ve HDL kolesterol seviyesini azaltır ve böylece koroner kalp damar hastalıkları riski artar. Bu nedenle dünyada birçok ülkede trans yağ kullanımı durdurulmaya çalışılmaktadır.
Gıda firmaları tarafından daha çok trans yağlar tercih edilmektedir. Çünkü kullanımı kolay, üretimi ucuzdur. Ayrıca bu yağlar uzun süre dayanmakta ve yiyeceğe iyi bir tat vermektedir.
Margarinler trans yağlar grubu içinde yer alır. Bu nedenle yağ satın alırken paketin üzerini mutlaka okuyun. Üzerinde "hidrojene edilmiş nebati yağ" yazanlar doktorlar tarafından kesinlikle tavsiye edilmemektedir.
Bir deney yaparak margarinin plastik gibi sentetik (yapay) bir ürün olduğunu anlayabilirsiniz. Bir paket
margarin alın ve margarini gölge bir yere koyun. Birkaç gün içinde, margarinin üzerine fazla bir canlının
gelmediğini, kötü kokmadığını ve çürümediğini görürsünüz. Bunun nedeni plastiğe benzer bir molekül
olmasıdır.
Alınan gıda maddelerinin üzerinde yer alan etiketlerde “Trans yağ yoktur!” ibaresine dikkat edilmelidir.
Hayvanlarda lipit molekülerinin diğer moleküllerden farklı olarak depolandığı yağ doku vardır. Bu nedenle canlıların aldığı farklı organik maddelerin fazlası yağ moleküllerine dönüştürülerek yağ dokuda depolanır. Bu durumun önemi aşağıdaki örneklerde verildiği gibi zor iklim şartlarında yaşamlarını sürdüren canlılarda daha iyi gözlemlenebilir.
Bildiğiniz gibi değişik iklimlere sahip bölgelerde değişik canlı grupları yaşar. Örneğin develer, çöllerin çetin şartlarına uyum sağlamış hayvanlardır. Hayvanların fiziksel ve fizyolojik özellikleri çöl ortamına uyum sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. Bu hayvanların su ve enerji ihtiyaçları, hörgüçlerinde depoladıkları yağ moleküllerinin hücre solunumu ile parçalanmasıyla günlerce karşılanabilir. Yine göçmen kuşların, uzun mesafeli uçuşları için gerekli enerji ve su, yağ metabolizmasından karşılanır.
Lipit moleküllerinin bir diğer özelliği de suda çözünmemeleridir. Bu özelliğinden dolayı hücre zarı gibi birçok yapının temel maddesidir. Eğer lipit molekülleri suda çözünseydi hücreler dağılırdı, bu ise canlılığın sonu anlamına gelirdi. Ancak lipitler alkol, eter, kloroform, benzen ve aseton gibi organik çözücülerde kolaylıkla çözünürler.
Yağlar, karbohidratlara göre iki kat daha fazla enerji sağladıklarından yedek besin olarak depolanır. Hücrede enerji kaynağı olarak öncelikle karbohidratlar kullanılır. Karbohidratların fazlası da vücutta yağa çevrilerek saklanır. Bu nedenle unlu besinleri fazla tüketenler daha yağlı bir yapıya sahip olurlar. Yağ dokusu genellikle derinin altında bulunmak suretiyle bir yalıtım maddesi gibi görev yaparak vücuttan ısı kaybını önlemede etkili olur. Örneğin kış uykusuna yatan ayılar.
İnsanlarda derinin altındaki yağ tabakası farklılık gösterebilir. Kadınların erkeklere oranla daha kalın yağ tabakasına sahip olma eğilimlerinden dolayı, soğuğa karşı daha dayanıklı oldukları söylenebilir.
Bazı işlevlerine değindiğimiz lipit moleküllerini yakından tanıyalım.
Lipitler, karbohidratlar gibi karbon, hidrojen ve oksijen atomlarından yapılmıştır; bazı yağ çeşitlerinde azot ve fosfor atomları da bulunabilir.
Lipitler; nötral yağlar (trigliseritler), fosfolipitler ve steroidler şeklinde gruplandırılır.
a. Nötral Yağlar (Trigliseritler)
Hayvanlarda depo edilen lipit çeşidini oluşturan trigliseritler ya da nötral yağlar, doğada en çok bulunan lipit çeşidi olup oksijen oranı karbohidrat ve proteinlerden daha azdır. Bu nedenle yağların oksijenli solunumla yıkımı sonucu karbohidrat ve proteinlere göre daha çok enerji elde edilir.
Nötral yağlar, üç molekül yağ asiti ile bir molekül gliserinin (gliserol) ester bağları ile birleşmesiyle meydana gelir. Trigliseritler, yağ asitlerinin özelliğine göre doymuş ve doymamış yağlar olarak gruplandırılır.
Doymuş yağlar oda sıcaklığında katıdır. Hayvansal yağlar genellikle katı hâlde bulunur. Bunlara örnek olarak
tereyağı, iç yağı, kuyruk yağını verebiliriz. Doymamış yağlar ise oda sıcaklığında sıvı olup, mısır yağı, fındık yağı, pamuk yağı gibi bitkisel yağlar bu gruptandır. Bitkilerden elde edilen doymamış yağ asitlerine hidrojen
katılarak margarinler üretilir.
Yağ asidi çeşitlerinden bazıları vücudumuzda sentezlenirken çoğunu besinlerle alırız. Vücutta üretilemeyen
ve alınması zorunlu olan yağ asitleri temel (esansiyel) yağ asitleri olarak adlandırılır. Omega yağ asitleri, temel
yağ asitlerindendir.
Besinlerimizle aldığımız yağlar, bitkisel ve hayvansal kaynaklıdır. Ayçiçeği, soya fasulyesi, pamuk ve zeytin gibi bitkilerin tohumlarından elde edilen yağları günlük olarak besinlerimizle birlikte almaktayız.
Hayvansal yağlar ise özellikle süt, süt ürünleri ve et ürünlerinde bulunur. Günlük yağ ihtiyacımız 50 - 100 gram (4 çorba kaşığı sıvı yağ) kadardır. Hayvansal yağların fazla tüketilmesi kalp ve damar rahatsızlığına neden olabilir. Bu nedenle hayvansal yağlar (doymuş) yerine bitkisel yağlar (doymamış) yağları tüketmeliyiz.
Sağlıklı yaşamayı sürdürmek için yağ ihtiyacımızı doğru kaynaklardan sağlamalıyız. Öğünlerimizde özellikle doymamış yağları (zeytinyağı) tercih etmeliyiz. Trans yağlardan uzak durmalıyız; yiyeceklerin içeriklerini kontrol edip ona göre tüketmeliyiz. Omega 3 yağ asitlerini fazla miktarda bulunduran ceviz, balık gibi besinleri belli aralıklarla tüketmeliyiz. Unutmayalım ki bazı yağ asitleri vücudumuzda üretilmez, bu nedenle besinlerle alınmalıdır.
Kanımızdaki trigliserit miktarı belli oranda olmalıdır. Miktarın bu oranın üzerinde olması damar daralması, kalp krizi gibi durumlara neden olabilir. Bu nedenle belli aralıklarla kanımızın trigliserit ve kolesterol düzeyini ölçtürmeliyiz.
Yağı ihtiyacımız kadar tüketmeliyiz. Yağ ve diğer organik moleküllerin fazlası yağ olarak depolanır. Normalden fazla alınan yağlar, yarar sağlamak yerine zarar verir. Eğer dikkat edilmezse obezite olarak adlandırılan aşırı kilo alma durumu ortaya çıkabilir. Çağın hastalığı olarak bilenen bu durum ölümlere neden
olmaktadır. Dolayısıyla sağlıklı yaşam için beslenmemize özen göstermeliyiz.
b. Fosfolipitler
Fosfolipit moleküllerinin en önemli özelliği, bu moleküllerin hücre zarının yapısına katılmasıdır. Zarın yapısına katılan fosfolipitler çift katlı bir tabaka şeklinde düzenlenmiştir.
Fosfolipitler fosfat grubu içeren bir baş ile buraya bağlı iki yağ asidinden meydana gelir. Fosfat grubu suda çözünürken, yağ asitleri suda çözünmez. İki sıra fosfolipitlerin yağ asidi kısımları sırt sırta gelecek şekilde dizildiklerinden suyu geçirmeyen bir tabaka meydana getirilir. Bu sayede, hücrelerde bir ortam diğer ortamdan ayrılarak iç ve dış ortamın özgüllüğü sağlanır. Fosfat grupları ise, suyla temas edecek şekilde zarın iç ve dış yüzeyinde dizilir.
c. Steroidler
Metabolik faaliyetlerde görev yapan lipitlerdir. Doğada en sık görülen steroid çeşitleri bazı hormonlar (eşey) ve kolesteroldür. Erkek ve dişi eşey hormonları ve D vitamini steroid yapıdadır. Kolesterol, hücre zarının geçirgenliğini artırır ve dayanıklılığı sağlar, sinirlerde yalıtıcı olarak rol oynar.
Kalp ve damar hastalıklarının en önemli nedeni olan kolesterol beyin, böbrek, tavuk derisi ve hayvansal yağlarda fazla bulunduğundan bu yiyeceklerin gereğinden fazla tüketilmesi sakıncalıdır
Trans Yağ Nedir?
Trans yağlar sentetik olarak yapılır; bunlar doğal olarak oluşmaz. Bu tip yağlar, sıvı bitkisel yağları katı
yağ yapabilmek için onlara hidrojen eklenme işlemi olan endüstriyel bir süreçle meydana getirilir. Ayrıca
sıvı yağların kızartma işlemlerinde defalarca kullanılmasıyla da normal yağlar trans yağa dönüşebilir. Ayrıca bu yağlar kısmen hidrojenlenmiş yağlar olarak da bilinir.
Trans yağlar insan hayatı için gerekli değildir ve genellikle sağlığı iyi yönde desteklemez. Trans yağ tüketmek LDL kolesterol seviyesini artırır ve HDL kolesterol seviyesini azaltır ve böylece koroner kalp damar hastalıkları riski artar. Bu nedenle dünyada birçok ülkede trans yağ kullanımı durdurulmaya çalışılmaktadır.
Gıda firmaları tarafından daha çok trans yağlar tercih edilmektedir. Çünkü kullanımı kolay, üretimi ucuzdur. Ayrıca bu yağlar uzun süre dayanmakta ve yiyeceğe iyi bir tat vermektedir.
Margarinler trans yağlar grubu içinde yer alır. Bu nedenle yağ satın alırken paketin üzerini mutlaka okuyun. Üzerinde "hidrojene edilmiş nebati yağ" yazanlar doktorlar tarafından kesinlikle tavsiye edilmemektedir.
Bir deney yaparak margarinin plastik gibi sentetik (yapay) bir ürün olduğunu anlayabilirsiniz. Bir paket
margarin alın ve margarini gölge bir yere koyun. Birkaç gün içinde, margarinin üzerine fazla bir canlının
gelmediğini, kötü kokmadığını ve çürümediğini görürsünüz. Bunun nedeni plastiğe benzer bir molekül
olmasıdır.
Alınan gıda maddelerinin üzerinde yer alan etiketlerde “Trans yağ yoktur!” ibaresine dikkat edilmelidir.
Tags:
9.SINIF KONU ANLATIM