Ülkemize Özgü Türlere Ait Gen Bankalarının Kurulma Nedenleri

Dünya’nın her yerinde biyolojik çeşitliliği azaltan veya onu olumsuz yönde etkileyen nedenlerin hemen hepsinde doğrudan veya dolaylı olarak insan faktörünün önemli olduğu görülür. Biyolojik zenginliği azaltan nedenler ne olursa olsun onu korumak, yönetmek ve sürdürülebilir şekilde kullanmak yine biz insanların sorumluluğudur.

Şehirleşme ile canlıların doğal yaşam alanlarının daralması, kullanılan tarım ilaçları, orman ve su kaynaklarındaki azalmalar, bilinçsiz avlanma ve iklim değişikliği gibi etkiler ülkemizde yaşayan pek çok bitki ve hayvan türünün yok olmasına veya yok olma tehditi ile karşı karşıya kalmasına neden olmuştur.
Türkiye kısaca “Bern Sözleşmesi” olarak bilinen “Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarını Koruma Sözleşmesi” ne 20.02.1984 tarihinde taraf olmuştur. Sözleşmenin amacı doğal bitki ve hayvan türlerini ve bunların doğal yaşam ortamlarını korumak ve bu amaçla üye ülkeler arasında işbilirliği yapmaktır. Sözleşmeye imza atan ülkeler, tehlike altında bulunan bitki ve hayvan türlerini ve doğal yaşam ortamlarını korumak amacıyla gerekli yasal ve idari önlemleri almakla yükümlüdürler.

Türkiye hayvan türleri açısından bulunduğu coğrafik kuşak nedeni ile zengin ve önemlidir. Bunun başlıca sebebi Anadolu’nun farklı iklim ve ekosistem tiplerine sahip olması ve besin ve yaşam alanına ihtiyaç duyan birçok hayvan türünün kendisine uygun yaşam alanı bulabilmesidir. Çevre ve Orman Bakanlığı ve ülkemiz araştırıcıları tarafından hazırlanmış olan “Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı-2007” raporunda Türkiye’de 460 kuş, 161 memeli, 141 sürüngen, 480 deniz balığı ve 236 tür de tatlı su balığının yaşadığı rapor edilmiştir. Bu canlı türlerinden önemli bir kısmı endemik yani sadece ülkemize özel olup yok olma tehdidi ile karşı karşıyadır. Ülkemizde yaşayan 161 memeli türünden 23’ü tehdit altında olup koruma altına alınmıştır. Tespit edilen 460 kuş türünden 17 türün tehdit altında olduğu bildirilmiştir. Deniz kaplumbağaları, Akdeniz fokları, Bozayı, Ankara keçisi, Tuj koyunları, Alageyik ve Sülün nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan hayvanlardandır. Yine ülkemizin önemli kuş türlerinden biri olan Kelaynak kuşları yok olma tehdidi ile karşı karşıya olup kendi habitatında koruma altına alınmış türler arasındadır. Bir zamanlar Anadolu’da yaşamış olduğu bilinen panter, hazar kaplanı ve aslanın ülkemiz topraklarındaki soylarının tükendiği bilinmektedir. Yine ülkemiz tatlısu balıklarına ait 4 tür artık dünya üzerinden tamamen silinmiştir.

Yüzgeçayaklıların Akdeniz’deki tek temsilcisi ve Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından soyu kritik derecede tehlike altında olarak sınıflandırılan Akdeniz foku (Monachus monachus) kıyılarımızda geniş bir dağılım göstermektedir. Yaklaşık 100 bireylik bir populasyona sahip olduğu tahmin edilen türün üzerindeki ana tehditler, yaşama alanlarının tahribatı, kasti öldürmeler, balıkçı ağlarına takılma, balık stoklarda aşırı ve yasadışı avcılık sonucunda azalma olarak tespit edilmiştir.
Biyolojik çeşitliliğin korunması ve devamlılığın sağlanması amacı ile dünyada ve ülkemizde yapılan çalışmalar iki genel grup altında toplanabilir.

In –situ (Yerinde Koruma)koruma yöntemleriEx-situ (Canlıların Doğal Alanlarının Dışında Korunması)
In-Situ Koruma, bir türün doğal yaşam ortamı içerisinde bir takım yasal düzenlemeler ile korunmasını destekleyen yöntemdir. Türün doğal yaşam ortamının korunması ile ekosistemde bir hedef tür korunurken bu arada birçok başka tür de korunmuş olur. In situ koruma, biyolojik çeşitliliğin ve onun bir parçası olan gen kaynaklarının korunması için etkin bir yöntem olmakla birlikte ancak yasal düzenlemelerle uygulanabilirliği sağlanabilmektedir.

Ex-Situ Koruma, tehlike altında olan biyolojik çeşitliliği oluşturan canlıların varlıklarını sürdürebilmeleri için bulundukları alan dışına çıkarılarak koruma altına alınmalarını sağlayan yöntemlerdir. Genetik kaynakların ex situ korunması, söz konusu genetik materyalin tipine ve kaynağına bağlı olarak, botanik bahçelerinde, zooloji bahçelerinde, orijin ve döl deneme alanlarında, tohum bahçelerinde, klon arşivlerinde, doku kültürü ve DNA saklama bankalarında, gen bankalarında mümkün olmaktadır.

İngiltere’de 2004 yılında başlatılmış Nottingham Üniversitesi, Londra Natural History Museum ve Londra Zooloji Cemiyeti tarafından desteklenen “Frozeark Projesi” dünyadaki tehlike altındaki türlerin DNA’larının, canlı hücrelerinin, gametlerinin ve dokularının dondurularak saklanmasıyla gelecekte soyu tükenen hayvanların yeniden yaşama kazandırılmasını hedeflemektedir. Proje nesli tükenen binlerce hayvanı kapsamaktadır.
Ülkemizde TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi – Genetik Enstitüsü ve Tarım Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmekte olan “Türkiye Yerli Evcil Hayvan Genetik Kaynaklarından Bazılarının In Vitro Korunması ve Ön Moleküler Tanımlanması – I (Türkhaygen – I)” projesi ile yerli evcil hayvan ırklarımızın genetik kaynaklarını koruma altına alacak bankaların oluşturulması ve biyoteknolojisi alanında kritik araştırmacı kitlesinin oluşturulması hedeflemektedir. Bu bankalar ile ülkemizin gelecek yüz yılı garanti altına alınacaktır.
Önerilen bu projede nesli tehlike altında olan, sayıları gittikçe azalan ve tamamen ülkemize ait olan seçilmiş yaban canlı türlerinin ex-situ koruma yöntemlerinden biri olan gen bankalarının – hücre bankalarının geliştirilmesi yolu ile korunması hedeflenmektedir. Yapılacak çalışma sonucunda embriyo ve spermanın soğukta saklanması ile canlı hayvanlardan yararlanılmadan özgün canlı ırkı yeniden doğaya kazandırılacaktır. Gen bankalarında sağlıklı gamet ve embriyo saklanması ileride hayvan sağlığı ile ilgili çıkabilecek sorunları da ortadan kaldırmada yararlı olacaktır.

KULLANILACAK METODOLOJİ
Hayvan genetik kaynakları biyolojik çeşitliliğin bir parçasını oluşturmaktadır. Ülkemizde hayvan genetik kaynakları yeterince değerlendirilememiş hatta bazıları ya hiç tanımlanmadan ya da tam olarak tanımlanmadan yok olmuş veya yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.

Proje çalışmasında ülkemizde nesli tehlike altında olan hayvan türlerinin devamlılığının sağlanması için hayvanları gamet, embriyo, hücre ya da DNA’larının soğuk koşullarda dondurularak saklanması yöntemi (Ex-situ koruma yöntemi) ile koruma altına alınması önerilmektedir. Bu yöntemin avantajı küçük hacimdeki alanlarda çok geniş kapsamlı ve bol miktarda örnegin uzun süreli saklanarak korunmasının sağlanmasıdır.
Türlerin korunmasında kullanılacak yöntemde hayvanlardan elde edilecek embriyo ve sperma hücreleri -80 C’de saklanacaktır.
İzlenmesi gereken çalışmalar;
1.      Koruma altına alınacak hayvan türlerinin belirlenmesi ve saklanacak canlı materyalinin temini.
2.      Genetik kaynaklarının koruma altına alınması için kaynak materyallerin dondurularak saklanması. Bu kaynaklar; genomik DNA’nın kendisi, vücut hücresi, doku, embriyo ve üreme hücreleridir.
3.      Seçilen hayvanlara ait kayıtların (çalışılan hayvanın temin edildiği yer bilgileri, hayvanlarla ilgili barınma, beslenme bilgileri) tutulması.
Sonuçların Değerlendirilmesi:
Gelişen gen teknolojileri gelecekte saklanan bu genetik materyallerin kullanılmasına olanak sağlayabilir. Böyle bir durumda geliştirilmiş olan ve çok çeşitli genetik şifreyi barındıran bir banka büyük bir öneme sahip olacaktır. Aynı zamanda, hücreleri saklanmış olan kaybolan türlerin yeniden doğaya kazandırılması mümkün olacaktır.

Yaralanılan Kaynaklar:
IUCN 2006. 2006 IUCN Red List of Threatened Species. <www.iucnredlist.org>. Downloaded on 21 February, 2007.

Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı, T.C. Çevre Ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma Dairesi Başkanlığı, 2007.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

Color Posts