Hiç düşündünüz mü, başımız ağrıdığında beynimizdeki, burnumuz aktığında burnumuzdaki hücrelerde neler oluyor? Bu tür sorulara cevap vermek ve sağlıklı yaşayabilmemizi sağlamak amacıyla bilimsel çalışmalar bütün hızıyla devam etmektedir. Günümüzde bilim insanları sağlıklı kalmanın ancak hücrelerimizin sağlıklı olmasıyla mümkün olabileceğini söylüyorlar. Bütün canlıların temel yapısal ve işlevsel birimi hücredir. Canlılık için gerekli olan özel görevleri tek başına hücre yerine getirebilir. Canlıları oluşturan hücreleri çıplak gözle görmek mümkün müdür?
Büyüteçle incelediğimiz bitkilerde gözle göremediğimiz farklı çizgiler, renkler vb. yapılar görebiliriz. Hücreleri
tek tek görebilmek için daha çok büyütmeye ihtiyacımız vardır. Çünkü hücrelerin boyutları çok küçüktür
Geçmiş çağlardan beri insanlar hep çıplak gözle göremedikleri ya da zorlukla seçebildikleri nesneleri daha
ayrıntılı görebilme arayışı içerisinde olmuşlardır. Bu amaçla gök cisimlerini izleyebilecekleri teleskoplar yapmışlardır.
Bizden çok uzaktaki nesneleri görebilmek için geliştirilen lensler, zamanla bize çok yakın ancak çıplak gözle
göremeyeceğimiz kadar küçük nesneleri görebilmek için kullanılmaya başlanmıştır. Bunu ilk düşünen Hollandalı Zacharias Janssen’dir.
Zacharias Janssen, teleskobu ile yıldızları izliyordu. Zacharias Janssen, teleskobunu temizlerken teleskop merceklerini tersine çevirerek mercekler ile cisimleri büyütebildiğini fark etti. 1595 yılında bir mercek yardımıyla küçük nesneleri büyütüp daha iyi belirtmeye ya da çıplak gözle görülmeyenleri göstermeye yarayan cihaz yani mikroskop ile cisimleri yakından görme imkânı buldu. Daha sonra 1609 yılında ünlü fizikçi ve astronom Galileo, onun icadını biraz daha geliştirerek daha iyi görüntü veren bir alet tasarladı.
Ancak geliştirilen alet hâlâ hücreyi net olarak görebilecek kadar iyi değildi. 17. yüzyılda Leeuwenhoek lensler üzerine yaptığı geliştirmeler ve ayarlamalarla hücreyi incelemeye olanak sağlayan ışık mikroskobunu geliştirdi. Onunla yaklaşık olarak aynı zamanlarda Robert Hooke, Leeuwenhoek’in mikroskop tasarımından biraz daha farklı bir mikroskop tasarladı. Mikroskobun keşif süreci ile birlikte, insanoğlu çıplak gözle göremediği yapıları inceleyebilme olanağına kavuştu. Tüm canlıları oluşturan temel birim olan hücrenin keşfi de mikroskobun gelişimi ile mümkün olmuştur. İngiliz bilim insanı Robert Hooke, çevresinde biyolojiye ve doğaya çok fazla ilgi
duyan bir insan olmasıyla tanınırdı. Bu özelliği, ilerleyen yaşlarında, günümüzde çok kullandığımız hücre kavramını ortaya atmasını sağlayacaktı. Hooke 1665 yılında incelediği ölü mantar dokusunda içi boş odacıklar gördü. Bu boş odacıklara hücre adını verdi. Aslında bu odacıklar boşluklar değil, bitki hücrelerinin
etrafını saran cansız hücre çeperlerinin oluşturduğu odacıklardır. Biz de bir deney yaparak şişe mantarı hücrelerini mikroskopta görebiliriz.
Anton van Leeuwenhoek geliştirdiği mikroskopla bakterileri, maya mantarlarını, bir damla sudaki canlılığı, kılcal damarlarda kanla dolaşan parçacıkları ilk defa gözlemleyip tanımlamıştır.
17. yüzyılda gerçekleşen mikroskobun keşfi, hücre ile ilgili çalışmaları istenen düzeyde hızlandırmamıştır. Hücrenin biyolojik organizasyondaki önemine işaret eden çalışmaların başlaması için yüz yıldan fazla zaman geçmesi gerekti. Bunun nedenleri arasında, mikroskopların hücreye ait detayları göstermede yetersiz olmaları ve o dönemlerde biyologların detaylı deneysel çalışmalar yerine gözlem metodunu kullanıyor olmaları gösterilebilir.
1830’larda geliştirilen ve daha iyi görüntü veren mercekler sayesinde İngiliz botanikçi Robert Brown, bitki hücrelerini incelemiş ve hepsinde yuvarlak bir yapının ortak olduğunu tespit etmiştir. Bu yapıya çekirdek (nukleus) adını vermiştir.
1838 yılında Alman bilim insanı Mathias Schleiden bitkilerin hücrelerden oluştuğunu ortaya çıkarmıştır. Ertesi yıl da vatandaşı Thedor Schwann hayvanların hücrelerden oluştuğunu belirlemiştir. Bu iki bilim insanının birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkardığı bu bilgiler hücre teorisini doğurmuştur.
Hücre teorisi özet olarak:
• Bütün canlılar bir ya da birden çok hücreden oluşmuştur.
• Hücreler, canlıların temel yapısal ve fonksiyonel birimidir.
• Hücreler, daha önce var olan bir hücrenin bölünmesi ile oluşur.
Bilim ve teknolojinin ilerlemesi, mikroskopların gelişmesiyle bir süre sonra bu teoriye yeni bilgiler eklendi:
• Hücreler kalıtım materyalleri içerir ve ana hücreden yavru hücreye bu materyaller aktarılır.
• Metabolik tepkimelerin gerçekleştiği yer hücredir.
Hücre teorisini oluşturan maddeleri değerlendirirsek;
Bugüne kadar bilim insanlarının incelediği bütün canlıların hücrelerden meydana geldiği tespit edilmiştir. Bu canlılar gözle göremeyeceğimiz kadar küçük olabileceği gibi bizlerden çok daha büyük olabilirler. Ancak yapılan çalışmalarda bu canlıların bir veya daha fazla sayıda hücreden oluştuğu ortaya konmuştur.
Hücre uygun şartlarda tek başına yaşayabilme özelliğine sahiptir. Eğer hücreyi parçalarsak, ortaya çıkan parçaların hiç biri yaşamını ayrı ayrı devam ettiremez. Ayrıca, hücreler canlının sahibi olduğu üreme yeteneğine sahip olması nedeniyle canlıların temel yapısal ve fonksiyonel birimi olarak kabul edilmektedir.
Günümüzde okul laboratuvarlarımızda bile bulunabilecek, daha büyük ve ayrıntılı görüntü veren ışık mikroskoplarının geliştirilmesiyle incelediğimiz nesnenin boyutunu binlerce kez büyütmek mümkün olabilmektedir.
Bilimsel araştırmalarda ise incelenen nesnenin yüz binlerce kez büyütülebilmesi ancak elektron mikroskoplarının geliştirilmesiyle sağlanmıştır. Elektron mikroskobunun sağladığı bu teknolojik avantaj bilim insanlarını hücrenin yapısı hakkında daha detaylı bilgilere ulaştırmıştır.
Bilim ve teknoloji alanında yaşanan ilerlemeler sadece hücre yapısıyla ilgili çalışmaları değil, aynı zamanda hücrede meydana gelen kimyasal olaylar ve genetik materyaller konusundaki çalışmaları da hızlandırmıştır. Bütün bu gelişmeler hücrenin bir bütün olarak daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmuştur.
Büyüteçle incelediğimiz bitkilerde gözle göremediğimiz farklı çizgiler, renkler vb. yapılar görebiliriz. Hücreleri
tek tek görebilmek için daha çok büyütmeye ihtiyacımız vardır. Çünkü hücrelerin boyutları çok küçüktür
Geçmiş çağlardan beri insanlar hep çıplak gözle göremedikleri ya da zorlukla seçebildikleri nesneleri daha
ayrıntılı görebilme arayışı içerisinde olmuşlardır. Bu amaçla gök cisimlerini izleyebilecekleri teleskoplar yapmışlardır.
Bizden çok uzaktaki nesneleri görebilmek için geliştirilen lensler, zamanla bize çok yakın ancak çıplak gözle
göremeyeceğimiz kadar küçük nesneleri görebilmek için kullanılmaya başlanmıştır. Bunu ilk düşünen Hollandalı Zacharias Janssen’dir.
Zacharias Janssen, teleskobu ile yıldızları izliyordu. Zacharias Janssen, teleskobunu temizlerken teleskop merceklerini tersine çevirerek mercekler ile cisimleri büyütebildiğini fark etti. 1595 yılında bir mercek yardımıyla küçük nesneleri büyütüp daha iyi belirtmeye ya da çıplak gözle görülmeyenleri göstermeye yarayan cihaz yani mikroskop ile cisimleri yakından görme imkânı buldu. Daha sonra 1609 yılında ünlü fizikçi ve astronom Galileo, onun icadını biraz daha geliştirerek daha iyi görüntü veren bir alet tasarladı.
Ancak geliştirilen alet hâlâ hücreyi net olarak görebilecek kadar iyi değildi. 17. yüzyılda Leeuwenhoek lensler üzerine yaptığı geliştirmeler ve ayarlamalarla hücreyi incelemeye olanak sağlayan ışık mikroskobunu geliştirdi. Onunla yaklaşık olarak aynı zamanlarda Robert Hooke, Leeuwenhoek’in mikroskop tasarımından biraz daha farklı bir mikroskop tasarladı. Mikroskobun keşif süreci ile birlikte, insanoğlu çıplak gözle göremediği yapıları inceleyebilme olanağına kavuştu. Tüm canlıları oluşturan temel birim olan hücrenin keşfi de mikroskobun gelişimi ile mümkün olmuştur. İngiliz bilim insanı Robert Hooke, çevresinde biyolojiye ve doğaya çok fazla ilgi
duyan bir insan olmasıyla tanınırdı. Bu özelliği, ilerleyen yaşlarında, günümüzde çok kullandığımız hücre kavramını ortaya atmasını sağlayacaktı. Hooke 1665 yılında incelediği ölü mantar dokusunda içi boş odacıklar gördü. Bu boş odacıklara hücre adını verdi. Aslında bu odacıklar boşluklar değil, bitki hücrelerinin
etrafını saran cansız hücre çeperlerinin oluşturduğu odacıklardır. Biz de bir deney yaparak şişe mantarı hücrelerini mikroskopta görebiliriz.
Anton van Leeuwenhoek geliştirdiği mikroskopla bakterileri, maya mantarlarını, bir damla sudaki canlılığı, kılcal damarlarda kanla dolaşan parçacıkları ilk defa gözlemleyip tanımlamıştır.
17. yüzyılda gerçekleşen mikroskobun keşfi, hücre ile ilgili çalışmaları istenen düzeyde hızlandırmamıştır. Hücrenin biyolojik organizasyondaki önemine işaret eden çalışmaların başlaması için yüz yıldan fazla zaman geçmesi gerekti. Bunun nedenleri arasında, mikroskopların hücreye ait detayları göstermede yetersiz olmaları ve o dönemlerde biyologların detaylı deneysel çalışmalar yerine gözlem metodunu kullanıyor olmaları gösterilebilir.
1830’larda geliştirilen ve daha iyi görüntü veren mercekler sayesinde İngiliz botanikçi Robert Brown, bitki hücrelerini incelemiş ve hepsinde yuvarlak bir yapının ortak olduğunu tespit etmiştir. Bu yapıya çekirdek (nukleus) adını vermiştir.
1838 yılında Alman bilim insanı Mathias Schleiden bitkilerin hücrelerden oluştuğunu ortaya çıkarmıştır. Ertesi yıl da vatandaşı Thedor Schwann hayvanların hücrelerden oluştuğunu belirlemiştir. Bu iki bilim insanının birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkardığı bu bilgiler hücre teorisini doğurmuştur.
Hücre teorisi özet olarak:
• Bütün canlılar bir ya da birden çok hücreden oluşmuştur.
• Hücreler, canlıların temel yapısal ve fonksiyonel birimidir.
• Hücreler, daha önce var olan bir hücrenin bölünmesi ile oluşur.
Bilim ve teknolojinin ilerlemesi, mikroskopların gelişmesiyle bir süre sonra bu teoriye yeni bilgiler eklendi:
• Hücreler kalıtım materyalleri içerir ve ana hücreden yavru hücreye bu materyaller aktarılır.
• Metabolik tepkimelerin gerçekleştiği yer hücredir.
Hücre teorisini oluşturan maddeleri değerlendirirsek;
Bugüne kadar bilim insanlarının incelediği bütün canlıların hücrelerden meydana geldiği tespit edilmiştir. Bu canlılar gözle göremeyeceğimiz kadar küçük olabileceği gibi bizlerden çok daha büyük olabilirler. Ancak yapılan çalışmalarda bu canlıların bir veya daha fazla sayıda hücreden oluştuğu ortaya konmuştur.
Hücre uygun şartlarda tek başına yaşayabilme özelliğine sahiptir. Eğer hücreyi parçalarsak, ortaya çıkan parçaların hiç biri yaşamını ayrı ayrı devam ettiremez. Ayrıca, hücreler canlının sahibi olduğu üreme yeteneğine sahip olması nedeniyle canlıların temel yapısal ve fonksiyonel birimi olarak kabul edilmektedir.
Günümüzde okul laboratuvarlarımızda bile bulunabilecek, daha büyük ve ayrıntılı görüntü veren ışık mikroskoplarının geliştirilmesiyle incelediğimiz nesnenin boyutunu binlerce kez büyütmek mümkün olabilmektedir.
Bilimsel araştırmalarda ise incelenen nesnenin yüz binlerce kez büyütülebilmesi ancak elektron mikroskoplarının geliştirilmesiyle sağlanmıştır. Elektron mikroskobunun sağladığı bu teknolojik avantaj bilim insanlarını hücrenin yapısı hakkında daha detaylı bilgilere ulaştırmıştır.
Bilim ve teknoloji alanında yaşanan ilerlemeler sadece hücre yapısıyla ilgili çalışmaları değil, aynı zamanda hücrede meydana gelen kimyasal olaylar ve genetik materyaller konusundaki çalışmaları da hızlandırmıştır. Bütün bu gelişmeler hücrenin bir bütün olarak daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmuştur.
Tags:
9.SINIF KONU ANLATIM