Çevrenize baktığınızda gördüğünüz canlı çeşitliliğini düşünün: kuşlar, ağaçlar, böcekler, otlar... Genellikle etrafımızda gördüğümüz canlıları tanımlarken onları benzerliklerine göre gruplandırma eğilimi gösteririz; ağaçlar ve kuşlar gibi. Peki, bütün ağaçlar aynı mıdır veya kuşların hepsi aynı özellikleri mi taşıyor? Detaylı düşündüğümüz zaman bir çam ağacıyla bir kavak ağacının veya bir kartal ile bir serçenin benzer yanlarının yanında, onları birbirinden ayıran özelliklerin de olduğunu fark ederiz.
Dünyadaki canlı türü sayısı ne kadardır? Bu soruya cevap vermek bir hayli zordur. Bugün dünya üzerinde biyologlar tarafından tanımlanmış yaklaşık 2 milyon farklı canlı türü vardır.
Bununla beraber her yıl yaklaşık 15 bin yeni canlı türü keşfedilmektedir. Bilim insanları tanımlanmış canlı türlerinin dışında henüz tanımlanmamış milyonlarca canlı türünün olduğunu tahmin etmektedir. Yapılan tahminler, tanımlanmayı bekleyen en az 3, en fazla 100 milyon farklı tür olduğu yönündedir. Verilen bu rakamları düşündüğünüzde, gezegenimizde bulunan bu canlı çeşitliliği sizi de şaşırtıyor mu?
Gezegenimizde yaşayan canlı gruplarının her biri, dünyadaki yaşamın sürdürülebilirliği adına önemli işlevlere sahiptir. En genel pencereden bakacak olursak; yeşil bitkiler yaşam döngüsüne besin ve oksijen katarken, hayvanlar da bunun karşılığında bu döngüye azot ve karbondioksit kazandırır. Bu düşünceden yola çıkarak bilim insanları binlerce yıldır, yaşamın döngüsünde yer alan her canlı türünü saptamak ve bu canlıların yaşama kattıklarını belirlemek adına çaba sarf etmektedirler. Bilim insanları canlıları tanıma ve tanımlama adına sistemli bir çalışma içine girmişlerdir. Bu düzenli çalışma sayesinde biyoloji dünyası büyük bir karmaşadan kurtulmaktadır. Bu karmaşayı hayattan bazı örneklerle anlamaya çalışalım.
Dünyayı hangi canlılarla paylaştığımızı bulabilmek için bir kitap arıyorsanız kütüphaneye gidersiniz, raflardaki kitapların isimlerine bir bir bakarsınız. Aslında aradığınız canlılarla ilgili bir kılavuz kitaptır fakat bu kadar çok kitabın olduğu bir kütüphanede aradığınız kitabı hemen bulmanız çok zordur. Aradığınız kitabı daha kolay bulabilmek için farklı yollar ararken kitapların konularına göre gruplandırıldığını görürsünüz. Hatta, bazen konuyu bulmak yeterli olmaz, konuyu da sınırlandırmak gerekir. Belki de kütüphane görevlisine başvurmanız
akıllıca olacaktır; zira onca konuya ait kitaplar içerisinde, aradığınız kitabı bulmak saatlerinizi hatta günlerinizi alabilir. Kütüphane görevlisi ise bir sistematik içerisinde kitapların sınıflandırıldığı kütüphane kılavuzuna bakarak kısa sürede size yardımcı olabilir.
Biyoloji alanında canlıları belirli bir düzene sokmaya çalışan ve bu amaca yönelik ilkeler geliştiren bilim dalı taksonomidir. Canlıların tanımlanmasını ve anlatımını taksonomi bilimi yapar. Sınıflandırma, yaşayan ya da yok olmuş canlıların gruplar halinde sıralamasıdır. Sistematik ise, taksonomi ve sınıflandırmadan farklı ve kapsamlı olarak, canlıların birbirleri ile benzerlik ve farklılıklarını inceleyen bilim dalıdır. Ancak bu kolay bir iş değildir. Bir sistematikçi olduğunuzu düşünün. Canlıları sınıflandırmak için hangi kriterleri göz önünde bulundururdunuz? Midyeyi, köpek balığını ve balinayı denizde yaşadıkları için aynı gruba mı yerleştirirdiniz? Yoksa inek, tavuk ve hamsiyi yenilebilir olduklarından dolayı bir grup altında mı toplardınız? Bu sınıflandırmaların hepsi de sınıflandırma amacınız doğrultusunda geçerli olabilir.
Yeryüzünde var olan canlıları sınıflandırma olgusu çok eski çağlara kadar uzanmaktadır. İnsanların yaşadığı
her dönemde, o dönemin mantık ölçüleri ve bilgi düzeyine bağlı olarak çeşitli sınıflandırma sistemleri geliştirilmiştir. Bugün kullandığımız sınıflandırma sistemini anlayabilmemiz için öncelikle geçmişte kullanılmış ve bugün sahip olduğumuz görüşlerin olgunlaşmasına yardımcı olmuş sınıflandırma sistemlerini gözden geçirmemiz gerekmektedir.
Dünyadaki canlı türü sayısı ne kadardır? Bu soruya cevap vermek bir hayli zordur. Bugün dünya üzerinde biyologlar tarafından tanımlanmış yaklaşık 2 milyon farklı canlı türü vardır.
Bununla beraber her yıl yaklaşık 15 bin yeni canlı türü keşfedilmektedir. Bilim insanları tanımlanmış canlı türlerinin dışında henüz tanımlanmamış milyonlarca canlı türünün olduğunu tahmin etmektedir. Yapılan tahminler, tanımlanmayı bekleyen en az 3, en fazla 100 milyon farklı tür olduğu yönündedir. Verilen bu rakamları düşündüğünüzde, gezegenimizde bulunan bu canlı çeşitliliği sizi de şaşırtıyor mu?
Gezegenimizde yaşayan canlı gruplarının her biri, dünyadaki yaşamın sürdürülebilirliği adına önemli işlevlere sahiptir. En genel pencereden bakacak olursak; yeşil bitkiler yaşam döngüsüne besin ve oksijen katarken, hayvanlar da bunun karşılığında bu döngüye azot ve karbondioksit kazandırır. Bu düşünceden yola çıkarak bilim insanları binlerce yıldır, yaşamın döngüsünde yer alan her canlı türünü saptamak ve bu canlıların yaşama kattıklarını belirlemek adına çaba sarf etmektedirler. Bilim insanları canlıları tanıma ve tanımlama adına sistemli bir çalışma içine girmişlerdir. Bu düzenli çalışma sayesinde biyoloji dünyası büyük bir karmaşadan kurtulmaktadır. Bu karmaşayı hayattan bazı örneklerle anlamaya çalışalım.
Dünyayı hangi canlılarla paylaştığımızı bulabilmek için bir kitap arıyorsanız kütüphaneye gidersiniz, raflardaki kitapların isimlerine bir bir bakarsınız. Aslında aradığınız canlılarla ilgili bir kılavuz kitaptır fakat bu kadar çok kitabın olduğu bir kütüphanede aradığınız kitabı hemen bulmanız çok zordur. Aradığınız kitabı daha kolay bulabilmek için farklı yollar ararken kitapların konularına göre gruplandırıldığını görürsünüz. Hatta, bazen konuyu bulmak yeterli olmaz, konuyu da sınırlandırmak gerekir. Belki de kütüphane görevlisine başvurmanız
akıllıca olacaktır; zira onca konuya ait kitaplar içerisinde, aradığınız kitabı bulmak saatlerinizi hatta günlerinizi alabilir. Kütüphane görevlisi ise bir sistematik içerisinde kitapların sınıflandırıldığı kütüphane kılavuzuna bakarak kısa sürede size yardımcı olabilir.
Biyoloji alanında canlıları belirli bir düzene sokmaya çalışan ve bu amaca yönelik ilkeler geliştiren bilim dalı taksonomidir. Canlıların tanımlanmasını ve anlatımını taksonomi bilimi yapar. Sınıflandırma, yaşayan ya da yok olmuş canlıların gruplar halinde sıralamasıdır. Sistematik ise, taksonomi ve sınıflandırmadan farklı ve kapsamlı olarak, canlıların birbirleri ile benzerlik ve farklılıklarını inceleyen bilim dalıdır. Ancak bu kolay bir iş değildir. Bir sistematikçi olduğunuzu düşünün. Canlıları sınıflandırmak için hangi kriterleri göz önünde bulundururdunuz? Midyeyi, köpek balığını ve balinayı denizde yaşadıkları için aynı gruba mı yerleştirirdiniz? Yoksa inek, tavuk ve hamsiyi yenilebilir olduklarından dolayı bir grup altında mı toplardınız? Bu sınıflandırmaların hepsi de sınıflandırma amacınız doğrultusunda geçerli olabilir.
Yeryüzünde var olan canlıları sınıflandırma olgusu çok eski çağlara kadar uzanmaktadır. İnsanların yaşadığı
her dönemde, o dönemin mantık ölçüleri ve bilgi düzeyine bağlı olarak çeşitli sınıflandırma sistemleri geliştirilmiştir. Bugün kullandığımız sınıflandırma sistemini anlayabilmemiz için öncelikle geçmişte kullanılmış ve bugün sahip olduğumuz görüşlerin olgunlaşmasına yardımcı olmuş sınıflandırma sistemlerini gözden geçirmemiz gerekmektedir.
Tags:
9.SINIF KONU ANLATIM